Saatin ibrelerinin gece yarısını göstermesine fazla bir zaman zarfı kalmadığından ve dışarıdaki gök gürültülerininin eşliğinde yağmur mu yağdığını veya yağmaya mı çalıştığını henüz kavrayamadığımdan, ayrıca güzel bir Tolstoy paragrafından sonra, herhangi bir şey kaleme almamak ve bu uzun cümleyi kuracak kadar kelimeleri sarf etmemek düşünce dünyam için derin bir çukur açacağından dolayı, klavyemi güzelce bir kavramam gerektiğini hatırladım ve üşengeçliğime bir kurşun sıkıp ilk dokunuşu gerçekleştirerek yeni deneme sahama uzunca bir giriş cümlesi yazmak istedim.
İşte bu uzun ve ilk okunuşta anlaması güç olan girişten sonra üşengeçliğime bir kez daha kurşun sıkıp, irdeleyeceğim konuyu üşengeçliğim ve yarın yapacaklarım olarak belirliyorum.
Tahmin edersiniz ki yazılarıma Bob Ross’un şuraya da … çizelim dediği gibi yön veriyorum. Yine ne yazacağımı bilmeden, yazının sonunu aklımda tutarak oraya nasıl varacağım diye debelenerek çaba sarfedeceğim.
Tolstoy, okuduğum paragrafında insan acıyla büyür, diyordu. Gerçekten de bu görüşün sonuna kadar arkasındayım. El bebek gül bebek büyütülmeye çalışılmak insanı sadece koca bir bebek yapar. Ancak acılarla gelen bir büyüme ise güçlü bir ruh yaratır.
Bu yüzden şimdi bulunduğumuz noktada varsak, bunun en büyük sorumlusu veya sağlayıcısı geçmişte yaptıklarımız ve büyüme şeklimizin altında yatan ana unsurdur. Düşünce dünyamız büyük bir oranla dün ve azımsanacak bir oranda bugünün eseridir. Geleceğin ise buna hiçbir katkısı yoktur. Çünkü gelecek dediğimiz şeyi belirleyecek olan da dünden bugüne getirdiklerimizdir. Peki ya gelecek?
Gelecek dediğimiz şey, bugünkü açgözlülüğümüzün ana eseri olmaktan öteye gidecek bir şey değildir. Yetinmediğimiz neredeyse her şey nedense gelecekte mevcuttur. Rahat bir iş, çok para, ün, spor bir araba, koca bir ev, pahalı takılar gibi sonu gelmez bir istek silsilesinin basit bir sonucudur gelecek. Her şey oradadır ve tüm güzel şeyler orada varolagelmiştir. Ancak ne acının ne de hayal kırıklarını orada yeri yoktur. Orada her şey güzel olmalıdır. Orası bizim için paha biçilmez bir ütopyadır. Bu yüzden gelecek için çalışır, gelecek için yaşarız. Her şey şunun, bunun geleceği içindir. Ya gelecek diye bir şey yoksa ve şuan küçük bir sonsa?
İşte o zaman umuda küçük bir kurşun çekirdeği armağan etmemiz gerekecek. Tüm her şeyin hayalini gelecek için kurduk ve geçmişimiz gelecek için kurulan hayallere harcanan zamandan ibaret. Geçmişimiz geleceğe planlı bir şimdiydi. Şimdi ise küçük bir son. Fakat böyle mi olmalıydı?
Bu sorunun cevabını size bırakıyorum ve yorumlarınızda bunu bekliyorum. Yazımı Tolstoy’un şu sözüyle noktalıyorum.
“Gelecek için endişe etmeyin, çünkü gelecek diye bir şey yoktur. Sadece şimdi vardır. Onun için yaşayın.”
Böyle olmamalıydı.. Küçük bir son değil bu muhtemelen. Bir insan ömrü için ‘an’lar kocaman bir başlangıç ve son değerinde. Her an bir başlangıç ve bir son. Sonsuz bir paradoks. Bizde bu ışık hızıyla geçen zamanı (an’ı) ya geçmişe saplanarak ya da geleceğe uçarak kaçırıyoruz elden.
Acıyla kıvamında pişelim İnşallah.
Güzel bir noktaya parmak basmışsınız. Kaleminizin her daim isabetli olmasını dilerim.
Elbette. Hem bir son hem de bir başlangıç. Her son bir başlangıçtır, sözünden yola çıkarak metinde sadece sona yer verdim. Ayrıca, bir noktada maddi dünya son bulacağından dolayı başlangıca yer vermediğimi de söyleyebilirim. Her yaptığımız şey, bu dünyada yapacağımız son şey olabileceği için her yaptığımız şeye önem ve anlam yüklenmesini istedim. Metni bu kadar iyi özetlediğiniz için teşekkür ederim.
“Geçmişimiz geleceğe planlı bir şimdiydi. Şimdi ise küçük bir son.”
Zamanın bitimsizliği ve yitimsizliği geçmiş, şimdi ve gelecek kavramlarıyla sınırlandıralarak anlaşılabilir hale getiriliyor. İnsanlar zamanı parçalara ayırarak anlamlandırma hatasına düşüyor. Şimdiler gelecek parçacıklarıydı, geçmiş ise dünün geleceği. Bitimsizliği yitirmeyelim.
Güzel bir yazı okudum. Kaleminize ve yüreğinize sağlık dilerim.
Ben de zamanın bir olduğunu belirttim yukarıda zaten. Ama bazı şeyleri parçalamadan anlatamazsınız.gGeleceğe o kadar anlam yüklemenin anlamsızlığını açıklamak istedim. Beğendiyseniz ne ala.
Geleceğe dair güzel bir yazı olmuş. Gerçekten de önemli olan şimdiyi yaşayabilmek. Elbette geleceğe dair planlar kurarak, bazı olacaklar üreteceğiz kendi kendimize. Nedendir bilinmez, bu, yaşamanın bir parçası gibi. Doğduğumuzdan bu yana beynimize kodlanmış detaylar, farkında olmadan yapılan gelecek planları var. Gece yatağa yattığımızda sabah uyanacağımızın garantisi olmadan hayaller kuruyor, bir şeyler planlıyoruz. Gelecek, zaman aktığı her an geliyor bana göre ve biz içerisinde yitip gidiyoruz. Yaşadığımız her anı ne yazık ki bir daha yaşayamıyoruz ve bu üzücü sonları sanırım gelecek adı altında bir daha yaşamak için plan kurarak harcıyor, şimdinin kıymetini bilmiyoruz. Kıymet bildiğiniz tek şey de geçmişimiz oluyor. 🙂
Gelecek, insana yaşama umudu aşılayan bir kavram. Anı yaşamak ne denli güzel olsa da geleceği de bir nebze düşünmek gerek diye düşünüyorum ben. Buradaki kilit nokta, insanoğlunun en büyük zaafı olan abartmayı bir kenara bırakması.
Elbette insanoğlu geleceği de düşünmeli ama sürekli geleceği düşünerek anları da öldürmemeli. Ben de bunu belirtmeye çalışmıştım.
“Tüm her şeyin hayalini gelecek için kurduk ve geçmişimiz gelecek için kurulan hayallere harcanan zamandan ibaret. ”
Sadece hayal etmek yetmez bu yüzden, hayallerini gerçekleştirebilecek gücü, cesareti, zamanı da yaratmalı insan. Gelecek kaygısında boğulup gitmemeli evet. Ama hayal kurmaktan asla da vazgeçmemeli tek bir ayrıntı var insan hayallerinde bile “makul” olmalı.