İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Affetmek Ve Affetmeye Dair

Bir tardigrad, maviyi, yeşili, belki de sarıyı seven bir tardigrad. Ama karanlığın içinde kimse onu görmezken herşeye seyirci kalan bir tardigrad. Bir tardigrad kadar da güçlü olsanız bedeninizi sarıp sarmalayan kalbinizle bir kuş kadar narin olabilirsiniz. Her şey bulanık bir süzgeçten geçer, ama süzgecin bulanık olması berrak bir suya kavuşmaya engel değildir. İşte kafamdaki bulanık ben’le bir “affetmek” yazısı…

Bir hata defalarca tekraralanabilir. Birilerinin incinmesine sebep olup kırgınlık oluşturmak hiç zor değil. Birilerinin bize kırılması ne anormal ne de yabancı bir olgu. Ancak affetmek deyince hemen yanına iki noktayı yapıştırmak gerekir. Affetmek nedir?

Affetmenin tanımını yapmak sizce kolay mı? Öncelikle kimi affetmeli? Affedeceğiniz kişi sıradan bir arkadaşınız mı veya yakın bir dost, nefret ettiğiniz biri, sevgiliniz veya eski sevgiliniz, aile üyeleri, tanıma fırsatı bulamadığınız biri… mi? Bu böyle devam ederek daha derine iner. Esasında darıldığınız biri ne kadar yakınınızda ise affetmeniz o kadar kolaylaşır. Ancak en büyük yaraları da onlar açar. Peki ya o yaralar hep öyle mi kalır? Neden birine darıldığınızda içinize açtığınız yaralar inişli çıkışlı bir grafikteki gibi büyür veya küçülür?

“İçinize açtığınız” yaralar diyorum, çünkü birinin sizi kırabilmesi için o kişiye bir anlam yüklemeniz gerekir. Hiç olmazsa affetmenin konusu oluşturacak olayın sizin için derin bir anlamı olmalı. Şimdi “affetme”nin tanımını yapmak daha kolay.

Affetmek, başkalarından kaynaklanan, bizim açımızdan yanlış olduğunu düşündüğümüz şeylerden dolayı kendimize acı vermeyi bırakmaktır. Ancak affetmek asla bir unutmak değildir.

Affetmek yapılanların iyi olduğunu göstermez. Birini affetmek o kişinin yaptıklarını ne iyi olduğunu gösterir ne de önemsenmeyecek kadar küçük şeyler olduğunu. Birini affedince ne o kişiyi sevmek ne de o kişiyle konuşmak zorundayızdır.

İnsan birini öncelikle kendi iyiliği için affetmelidir. Çünkü biriyle dargın olmak, o kişiye karşı öfke, kin, nefret gibi duyguları da beslemektedir. Birilerine karşı bu duyguları beslemek aslında onları önemsemektir. Yapılan her yanlışı affetmek çok güç bir durumdur, ancak yaptıkları yanlışlardan dolayı unutamadığınız insanlar ya yaptıklarıyla ya da yakınlıklarıyla sizin önemsediğiniz kişiler oluvermişlerdir. Burada ikili bir ayrıma gidilebilir. Yapılanları affetmek ve yapanları affetmek.

Biri sizin vücut bütünlüğünüze zarar verdi diyelim. Vücudunuza aldığınız o hasarı her görüşünüzde o kişi aklınıza gelir ve her aklınıza geldiğinde öfkelenirsiniz. Bu yüzden yaşananlardan sonra görünür bir yara almak affetmesi en zor şeylerdendir. Zamanla gözümüze canavar gibi görünen bu kişileri gittikçe daha az önemsemeye başlar ve o kişileri yaptıklarıyla bağdaştırmayı bırakırız. Bu yüzden ‘yapanları’ unutmak kolay olandır. ‘Yapılanlar’ ise ne kadar karşınıza çıkarsa unutması da o kadar zorlu olur. Bu yüzden birini affetmek ne yapılanları unutmuş olmaya ne de yapılanları affetmeye bir işarettir.

Affetmek hemen bir çırpıda gerçekleşebilecek bir şey değil, bir süreçtir. Peki ya bu süreç içerisinde affettiğimizi nereden anlarız? Eğer bize karşı yapılanları affediyorsak yapılanların konusunu önemsemeyi bırakmak, o şeye anlam yüklemeye son vermek affetmeye bir işarettir. Yapanları ise, artık o kişilerin kötülüklerini istemeyi bırakınca veya başına kötü bir şey gelsin veya o da mutsuz olsun beklentisinden çıktığımızda ve kişinin adı geçtiğinde artık yüreğimizdeki acının dindiğini hissediyorsak affetmişizdir. Peki affetmezsek ne olur?

Aslında affetmek kişinin kendi yararına olan bir durumdur. Affedince içinizdeki kötü dürtüleri dindirir ve bu da ruhsal durumumuza olumlu yönde etki eder. Bize yapılanlardan dolayı birini affetmek veya affetmemek bizi ne iyi birine ne de kötü birine dönüştürür. Ancak, yaşam kalitemizi yükseltmek istiyorsak insanlara darılmayı bırakmalı ve her ne yapıyorlarsa onları affetmeye çalışmalıyız. Affetmek, yapılanları unutmak, onaylamak veya yapanlarla konuşmaya devam etmek, onlara aynı değeri vermeyi sürdürmek değildir. Başkalarını affetmek, hatalarımızdan dolayı bağışlanmaya ihtiyacımızın olduğu bir anda bize haklılık payı verir. Ben bugün birini affediyorsam başkaları da bir gün beni affedebilmeli.

Ancak tüm affetmeler başkalarını kapsamıyor. Kendini affetmek diye bir şey var ki insan en çok bunu idrak edemiyor. Yaptığınız bir şey daha sonra size saç baş yoldurtuyorsa işte o zaman kendinizi affetmeniz gereken bir şey olduğunu anlayabilirsiniz. Eğer her şeyi unutup da geçmişte yaptığınız ufak hatalar yıllar sonra dahi aklınıza geliyor ve kendinizi gülünç buluyorsanız, benim gibi, kendinizi affedin. Kendini affetmek hem en zor hem de en kolay olanı. Zor olan tarafı, yaptığınız şeyin hata olduğunu kendinize kabullendirmiş olmanız, kolay tarafı ise kendinizle baş başa olmanızdır.

Buraya daha farklı bir yazı girmek için ilk paragrafı yazmaya başlamıştım. Ancak daha sonra sitemi duygulardan soyutlamaya çalıştığımı hatırladım ve araştırma yaparak yazdığım bir yazı daha ortaya çıktı. Bu yazıyı böyle daha fazla devam ettirebilirdim. Hatta yaptığım anahtar kelime analizinden afetmekle ilgili hadisler, affetmekle ilgili ayetler ve affetmek ile ilgili sözler gibi kelime öbeklerini kullanarak yazıya yüzlerce kelime daha ekleyebilirdim. Ancak burada ne bir ayet ne de bir hadis paylaşacağım.

Yazımı şu sözlerle bitirmek istiyorum: kim beni kırdıysa, veya bana karşı bir kötülükte bulunduysa affettim diyebilirim. Çünkü geçmişten gelen tüm kirlilerimi yıkadım. İnsan kırılınca ve bunun karşılığında kendini kıran kişiye karşı bir reaksiyon göstermeyince içinde kin birikebiliyor. Fakat öyle bir konumdayım ki, ne önemseyecek kadar değer verdiğim birileri var ne de kalbimin kırık olacağı kadar kafama taktığım birileri. Sadece bugün aklıma kendilerine haksızlık ettiğim kişiler geldi. Biraz önyargılı biraz da umursamaz bir insanım. Önyargılı dediysem de tedbirli biri olmamdan kaynaklanan önyargı. Bu yüzden bana kırgın olan herkesten özür dilerim. O iğrenç önyargılarımı…

Nasıl bakarsan öyle görürmüşsün. Sanırım insanlığa iyi bir noktadan bakmıyormuşum. Çok rahat kusur görüyorum ya da insanlar kusurlarını ön planda tutuyor. Değişemem ama gelişebilirim ve artık hayata başka bir pencereden bakmaya çalışıyorum. Bir evim var; bir penceresi duvara ötekisi ise yeşil bir manzaraya bakıyor.

Sanırım ilk paragraftaki karmaşama bir çözüm buldum: yeşil. Yeşili seven bir tardigradım ben. Önyarılarımdan dolayı incittiğim herkesten özür dilerim. Bu önyargılarım için geçerli bir neden olmadığından değil, önyargılarımı önyargı olarak bırakıp sizleri yargılayacak kadar tanımak istemediğimden dolayı. Biri aklıma geldi, af dileyeyim dedim. Rastlaştığım insanların belki de binde biri bu yazıyı okuyordur. Sanırım en çok da bu yazıyı okuyan birine karşı bir özür borcum var. Özür dilerim senden. Gerçekten. 🙏 Affettiysen bana ulaşmaktan çekinme. Bu yazıyı da başkaları için yazdığımı düşünme. Affetmek mi, bir daha affetmek isteyecek duruma düşmeyecek kadar kırgınlıklarımı kırdım.

Affet sen de, ey okur!

İlk yorum yapan siz olun

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir